Sunday, November 10, 2013

1881 - 193∞




Rahmet, Saygı ve Özlemle...



1881 - 193∞

Thursday, November 24, 2011

İlk Yarış


Hürriyet Yelken Ekibi İlk Yarışında






Son dönemlerde yelken sporuna kurumsal anlamda sıcak bakan şirketler kervanına Hürriyet Gazetesi de katıldı. Hem TAYK’a medya sponsoru oldu hem de bir “Yarış Ekibi” kurdu.


Şirket çalışanlarından oluşan Hürriyet Ekibi eğitim sürecinin ardından ilk yarışlarına geçtiğimiz hafta sonu katıldı. Nasıl bir deneyim yaşadılar dersiniz?



“Davulun sesi uzaktan hoş gelir” derler…
Peki acaba yakından nasıl geliyor?
Bu sorunun cevabını ilk yarışlarına katıldıktan sonra Hürriyet Ekibi’nden Reklam Proje Müdürü Gamze Avcu kaleme aldığı yazısı ile vermeye çalışıyor…



İLK YARIŞ, İLK HEYECAN...


2003 yılında Moda’da her Pazar bir kursa devam ederken, bir gözüm çok sevdiğim konulardan birini anlatan hocamda, bir gözüm de aşağıda Moda Deniz Kulübü önünde antreman yapan yelkenlilerdeydi. O yelkenlilerin içinde olmayı o kadar istemişim ki…

Çalışma hayatıma damgasını vuran Hürriyet sayesinde hafta sonuonlardan birinin içinde buldum kendimi. Kechi Sailing’den aldığımız eğitimlerle bu dünyaya ilk adımımızı atmış olduk.


DOĞA KOŞULLARIYLA UYUM


Yıllar boyu içimde kalan ve bir türlü hayata geçiremediğim bu özlem, gazetemin başlattığı yelken kursu projesi ile sonunda bana geldi.

Şöyle hissediyordum… Denizi çok seviyorsun, yaz ya da kış mevsim ne olursa olsun bu uçsuz bucaksız sularda rüzgarla beraber ve rüzgara rağmen hayatta kalmanın şartlarını ancak böyle öğrenebilirsin.

Dünyamızda yaşamın devam etmesi için oluşan doğa koşullarına uyum sağlamak için girdim ben bu ortama. Mücadelem doğayla. Elimden geldiğince tatillerimde yaptığım sportif faaliyetler hep bu düzeni hissedebilmek ve uyum sağlamanın koşullarını öğrenmeye yönelikti. Adım adım ilerlerken“başarmanın” dürtüsü ile müthiş bir keyif alıyordum.



EKİP OLMAYI ÖĞRENDİK


Sonra işin içine duygular girdi. Yelkenin diğerler sporlardan farkını hafta sonu katıldığımız TAYK Sonbahar Serisi  i-Marine Kupası’nda anladım...

Hepimizin hayatındaki ilk yelken yarışıydı. Çok heyecanlıydık. Bu yarışın en büyük faydası bize artıkekip olduğumuzu göstermesiydi. Aylardır hafta sonlarımızı eğitim ve antrenmanlarla geçiriyorduk. Sabah erkenden tekneye biniyor ve hava kararırken karaya dönüyorduk.

Başlarda hava güneşli ve sıcaktı. Sonra bir gün yağmur yağdı sırılsıklam olduk, sonra donduk. Yine de aramızda bırakan olmadı. Denize her çıkışımızda dağarcığımıza bir kelime daha ekleniyorbir teknik daha öğreniyorduk. Ancak yarışa girdiğimizde fotoğrafın bütününü görme şansımız oldu.

Yarış bittiğinde birbirimizle konuşurken bunu anladık. Yarış anında gerilim yaşamadıkbirbirimizin önünü kesmedik. Elimizden geleni yaptığımızı düşündük. Bence işin püf noktası ekibin aynı anda aynı lezzeti alabilmesiydi.



DENİZDEKİ KELEBEKLER GİBİ


Katıldığımız ilk yarış coğrafi parkurda gerçekleşti. 23 deniz millik bir mesafeyi Ataköy’den başlayarak, Sivriada etrafında döndükten sonra yine başladığımız noktaya dönerek tamamladık.

Yarışlarda sosisüçgentrapez rotalar da olabiliyormuş. Ama ben coğrafi parkuru pek sevdim. Hiçbir tekne diğerine takılmadan ne kadar hız yapabiliyorsa o kadar önde gidebiliyordu. Tramola vekavança manevraları sadece bizim istediğimizuygun gördüğümüz yer ve zamanlarda oluyordu.  Tek amaç hedefe çabuk ulaşabilmekti.

Ortamı parkur belirledi sanki. Arkamızdan gelenler, önden gidenler ve biz de arada balon basmaya çalışan ekip. Dönüş yeri henüz uzakta, herkes aynı yöne gidiyor. Uçaktan bakan biri için tekneler birerkelebek gibi. Güneş denizde parıldıyor. Bu kelebekler beni büyülüyor.



HERŞEY YOLUNDA GİDİYOR DERKEN…


Sadece tek bir şamandırayı döndükten sonra  geri kalanında iskeleden döneceğimiz adaya kadarpruvamız netarüzgarımız kolayımıza olsun dedik. Yani balonumuza dayandık. Gayet iyi gidiyorduk.

Yarıştayız (harika bir duygu), teknemiz sanırım 8-10 knot rüzgarda ilerliyor, başkaları da var. Sağnak gelince balon yalpalıyor, manevralarla düzeltiyoruz  ve denizde pruvada, sancakta, iskelede hatta pupada belli bir süre tekneleri net görebildim.

Sonra Sivriada yolunu yarılamışken birden sağnaktan dolayı balonumuzun bir ucu şakıldan çıktı. Herkes hareketlendi. Balonun ucunu yakalamak ne mümkün. Tekrar indirsek ve sonra açsak vakit kaybı, ancak acil durum söz konusu.

Balonu toplayıp aynı çabuklukla genoamızı açmaya karar verdik. Halbuki adayı dönene kadar balonla gidecektik. Genoayı açtık ancak ondan sonra geride kalmaya başladık. Baştan fark etmedik, meğer insan kendi yelkeni ile uğraşırken etrafını fark edememesi böyle oluyormuş.

Diğer tekneler ne zaman yetiştine zaman geçti ve gitti anlamadık. İşte ilk yarışımızda ilk bu dersi almıştık. Yaptığımız her hareket bize zaman kazandırabilir veya kaybettirebilirdi.

Havayı koklamakçabuk karar vermekgörevleri paylaşarak senkronize olmak zaten ilk duyduğumuz, öğrendiğimiz önemli kurallardı. Yarış anında kurallar gerçeğe dönüşüyor. Önceden neler konuşsan, ne desen boş. En tecrübeli birinin bile yaşamadığı bir hareketi yapmak durumunda kalmak mümkün.

“Havayı koklamak”, yani rüzgarın nerden güçleneceği ve buna göre uygun açıda pozisyon alabilmek zaten stratejinin yarısı.



SANKİ BİRİNCİ OLDUK…

Adayı döndükten sonra hızımızı aldık, bizi geçenlere sanki yetişebiliriz gibi geldi.

Sağnakları yakalayıp hızımızı arttıracaktık.Teknemiz bayılarak ilerlerken ağırlığımızı rüzgarüstünde toplayarak trapez de yaptık ama ne çare, şansımız o kadar da yaver gitmedi.

Zaman öğleni geçmişti. Toplamda 4 saat sonra finişe vardık. Komite’nin önünden geçerken sankibirinci olsaydık aynı şekilde hissedermişim gibi geldi, çok mutluydum aslında. Ekipteki tüm arkadaşlarımın duyguları da aynıydı. Birbirimizden cesaret aldığımız için ayrıca şanslıyız. Hepsine teşekkürler.

Yarış sonrası sorulanlar arasında yarışı bitirip bitiremediğimiz bile vardı. Benim mutluluğum hep beraber, aramızda olumsuzlukuyumsuzluk yaşamadan o yarışta mücadele etmekten geliyordu. Birincilik veya derece almak ilk yarış şaşkınlığı ve heyecanı yüzünden ikinci planda kaldı benim için. Ne güzel bir duyguymuş o kelebeklerin arasında olmak...



ELİMİZDEN GELEN BAŞKA NE OLABİLİR?


Elimizden daha başka neler geleceğini bundan sonraki katılacağımız yarışlarda göreceğimizi, öğreneceğimizi düşünüyorum.

Deniz ve rüzgarın anında değişebilmesini karşılamak,sağnakların ne zaman nerden geldiğini görerek onları kullanabilmek gibi becerileri hayatımız boyunca katılacağımız her yarışta görerek,öğrenerek geliştirebileceğiz. Bunun için bıkıp usanmadan “daha fazla ne yapılabilir” sorusunu durmadan kendimize sormamız gerekiyor.

Bu duygu ve düşünceler pek çok yarışa katılanlara tanıdık gelecektir elbet. Yarış bitti ama ben hala içime yayılan ilk tecrübenin vermiş olduğu bu hoş duygunun sarhoşluğuyla dolanıyorum ortalarda, herkesle bunu konuşmak istiyorum. Bundan sonrakilerde de böyle mi olacak bilmiyorum...


Taze Yelkenci
Gamze AVCU

Haberin Linki